Bugun...



Araştırma Merkezleri, Suriyelilerin Türkiye'deki Varlığını Ele alıyor.

Dr. Abdulnaser Aljasem kaleminden Türkiyede ikamet eden Suriyelilerin Toplumsal ve ekonomik etkilerini yazdı.

facebook-paylas
Güncelleme: 02-09-2021 15:15:19 Tarih: 02-09-2021 15:04

Araştırma Merkezleri, Suriyelilerin Türkiye'deki Varlığını Ele alıyor.

Çevirmen: Faris Cesim

1- Suriyeliler Türkiye’ye akın ediyor:

29 Nisan 2011’de 252 Suriyeliden oluşan ilk grup Türkiye’ye geçiş yaptığında[1], Türkiye’de varlıkları on yıldan fazla süreceğini veya sayıları 3,5 milyonu aşacağını kimse düşünmemişti. Suriye meselesinin çözüme kavuşmaması nedeniyle Suriyelilerin varlığının uzun süre devam etmesi, bir dizi baskı ve sorunlara yol açmıştır. Bu tür baskı ve sorunlar,  genellikle kısa süre içerisinde çok sayıda insanın bir ülkeden diğer ülkeye akın etmesi sonucunda ortaya çıkmaktadır.

Rusya ve İranın desteğiyle rejimin barışçıl göstericilere uyguladığı şiddet, vahşet ve ağır silahla saldırılar nedeniyle, Suriyeli mülteciler, Türkiye’nin yanı sıra Lübnan, Ürdün ve Irak gibi ülkelere akın etmişlerdir. Bu durum, dört buçuk milyondan fazla Türkiye’ye doğru göç etmelerine, yaklaşık bir milyonu başta Almanya olmak üzere Avrupa birliği ülkelerine geçiş yapmalarına ve yedi milyondan fazla Suriyeli zorla yerinden edilmesine yol açmıştır. Söz konusu durumun akıbeti hala belli değil; Suriye meselesindeki uluslararası aktörler arasında, Suriye trajedisine son verecek bir çözüm anlaşması olup olmadığı da bilinmiyor. Çünkü artık Suriyeliler kendi kaderlerini tayin etme hakkına sahip değillerdir.   

1 numaralı tablo, 2011-2019 yılları arasında “geçici koruma” kapsamındaki Suriyelilerin sayılarındaki değişimi göstermektedir[2].

2-Suriyeli “kent mültecisi”:

2019’da BMMYK ile iş birliği içinde hazırlanan Suriyeliler barometresi, 3.625,520 Suriyeli mülteciden sadece 61.781’i (%1,7) kamplarda yaşadığı için Suriyelileri, “kent mültecileri” olarak tanımlıyor. Kamp dışındaki mülteciler, geçimlerini sağlayacak iş bulmak için Türkiye’nin farklı illerine dağılmışlardır. Bu nedenle, Suriyelilerin yasal statüleri ve elde ettikleri ikamet türleri arasında güçlü bir bağlantı bulunmaktadır.

Kayıt yeri esasına göre en fazla Suriyeli barındıran il İstanbul’dur. İçişleri bakanlığı göç idaresi ile birleşmiş milletler göç örgütü tarafından hazırlanan ve 2019’da yayınlanan rapora göre, İstanbul’da ikamet izni alan Suriyeli sayısı 601.320’yi aşmıştır. Ancak gerçek rakam, istanbul nüfusunun %6,4’ünü oluşturan 963.530’un üzerindedir; başka bir deyişle İstanbul’da yaşayan ve başka bir ilde kaydı olan Suriyeli sayısı 362.216’dır. Farklı illerin belgelerini taşıyan Suriyeliler, daha çok iş fırsatları olan İstanbul’a çalışmak için taşınmışlardır. Ayrıca, turistik, ticari, endüstriyel, kültürel ve tarihi kimliğe sahip istanbul, küresel kent olarak nitelendirilebilir. Bu yüzden, iş adamları, sermaye sahipleri, girişimciler ve diplomalılar gibi yeterliliklere sahip Suriyelileri cezbetmenin yanı sıra, el emeğinden yatırıma kadar iş fırsatları sunmaktadır. Ayrıca, Irak, Filistin, Libya, Mısır ve diğer arap ülkelerinden gelen toplulukların da yaşadığı İstanbul, arap körfezi vatandaşlarının tercih ettiği turizm kentidir. Konumu ve özelliklerine ek olarak, farklı ülkelerden göç edenlerin yaptığı gibi, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere başka bir ülkeye gitmek isteyen bazı Suriyeliler için, istanbul ilk duraktır. Aşağıdaki tablo, 2015 ve 2019 yılları arasında sınırları aşarak Türkiye’den Avrupa’ya geçiş yapan mültecilerin sayısını göstermektedir.

2 numaralı tablo, 2015 ve 2019 (temmuz 2019 tarihine kadar) yılları arasında Avrupa’ya doğru Türkiye sınırlarını aşan mültecilerin sayısını göstermektedir

Kaynak: İçişleri bakanlığı göç idaresi ile birleşmiş milletler göç örgütü tarafından hazırlanan ve 2019’da yayınlanan rapor

3-Araştırma merkezlerinin Türkiye’deki Suriyelilerin varlığına olan ilgisi:

Şüphesiz ki Suriyelilerin uzun süreli sığınma olgusu ve beraberinde getirdiği hem mülteci hem de ev sahibi toplum düzeyindeki tüm aksaklıklar ve etkileşimler, ulusal ve uluslararası sosyal araştırmalar, çalışmalar, makaleler ve raporlar için bilimsel laboratuvara dönüşmüştür. Türkiye’de, birçoğu uzmanlaşmış uluslararası kuruluşlar ile iş birliği içinde hazırlanan da dahil olmak üzere üniversiteler ve araştırma merkezleri, birçok makaleler, raporlar, görüşler, analizler, çalışmalar ve bilimsel araştırmalar yayınlanmıştır. Bu yayınları objektifliği, yayınlayan ve hazırlayan kuruma, çalışmaların tasarımı ve mekanizmalarına, dayandıkları bilgi ve kaynaklara, bilgi toplama araçlarına, saha araştırma kapsamındaki toplumu temsil eden örneklemin seçimine, ifadelere ve sorulara göre zayıf, orta ve yüksek kaliteli yayınlar arasında değişmektedir. Bu değişiklikler, bazen sonuçlarda, oranlarda ve sayılarda çelişkiler ve farklılıklar gözlemlememize neden olur. Dolayısıyla hem siyasi hem de medya açıdan istismara yol açar.

2021’de Türkiye sosyal ekonomik siyasal araştırmalar vakfı (TüSES), “İSTANBUL’DA SURİYELİ SIĞINMACILARA YÖNELİK ALGI VE TUTUMLAR: partizanlık, yabancı karşıtlığı, tehdit algıları ve sosyal temas” başlığında bir araştırma yayınlamıştır[3]. 2017’de İNGEV, İPSOS Sosyal araştırmalar enstitüsü ile iş birliği kapsamında “Mülteci Hayatlar Monitörü” başlığında bir çalışma yürütmüştür[4]. Ayrıca kadir has üniversitesi 2019’da Suriyeli mültecilere karşı tutum üzerine bir araştırma gerçekleştirmiştir[5]. Gaziantep üniversitesi ise, yarısı Türk vatandaşı olmak üzere 1500 görüşmecinin katıldığı Türkiye’deki Suriyelilerin varlığı ve iki toplum arasındaki iletişim ve entegrasyon sorunlarına ilişkin “göç konusunda medeni iletişim” başlıklı bir araştırma makalesi yayınlamıştır[6]. Yukarıda bahsi geçen “Suriyeliler barometresi: Suriyelilerle uyum içinde yaşamın çerçevesi” başlıklı çalışma, 2019 yılında yayınlanmıştır[7]. Harmoon Araştırma Merkezi de 2020 yılında, başlığı “Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin gerçeği” olan bir araştırma yayınlamıştır[8]. Ayrıca, Suriye Diyalog Merkezi 2020 yılında, “Türkiye’deki Suriyelilere yönelik izlenimler: yakınlaşma ve entegrasyon zorlukları” başlığındaki araştırmaya ilişkin bir çalışma yayınlamış[9] ve aynı yılda “Türklerle Suriyeliler arasındaki gerilim nedenleri, etkileri ve çözümü” başlığında bir özel baskı yayınlamıştır[10].

4- İstanbul’da Suriyelilerin varlığı

Suriyelilerin İstanbul’daki varlığı, çeşitli faktörlerin etkisiyle, İstanbullular arasında olumludan olumsuza doğru gelişen farklı izlenimlere yol açmıştır. Bu izlenimlerin bazıları objektif ve doğru iken bazıları da siyasi çıkarlar nedeniyle abartılmıştır. Son zamanlarda, Türkiye sosyal ekonomik siyasal araştırmalar vakfı (TüSES),  Türk vatandaşlarının İstanbul’da ikamet eden 963,530 Suriyeli mülteciye yönelik algı ve tutumlarını şekillendiren temel faktörleri ele alan “İSTANBUL’DA SURİYELİ SIĞINMACILARA YÖNELİK ALGI VE TUTUMLAR: partizanlık, yabancı karşıtlığı, tehdit algıları ve sosyal temas” başlığındaki araştırmayı yayınlamıştır[11]. Araştırma, yerel halk ve mülteciler arasındaki sosyal ilişkileri geliştirmeye yönelik girişimlere katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Nitel ve nicel yöntemlerle yürütülen araştırmada, yerel halk ile mülteciler arasındaki kültürel, duygusal ve sosyal sınırları öne çıkararak, Türk vatandaşlarının (İstanbul’da yaşayan) İstanbul’daki Suriyelilerin varlığına yönelik algı ve tutumlarını ortaya koymak için takdire şayan bir çaba sarf edilmiştir. Ayrıca, Yerel halkın Suriyelilerle ilgili çeşitli konulardaki siyasi tercihleri ​​tartışılmış ve İstanbulluların Suriyeli mültecilere bakışını etkileyen faktörler ortaya çıkarılmıştır. Araştırmanın Üçüncü bölümünde ele alınan algı ve tutumlar konusunda iki noktaya odaklanmıştır: Suriyeli sığınmacılara yönelik ortalama his ve şartlı vatandaşlığa destek. Birincisi, yerel halkın Suriyelilere olan duygusal mesafesine işaret ettiği için anlamlı bulunmuş. İkincisini ise sığınmacıların entegrasyonu açısından hayati önemde olan yasal eşitlik ilkesine toplumun verdiği desteği anlamak adına değerli görülmüştür. Çalışmada bu iki değişken üzerinde etkili olan faktörler, yedi başlık altında ele alınmıştır: (1) demografik değişkenler, (2) siyasi söylemler, (3) milliyetçilik ve yabancı karşıtlığı, (4) yaşam tarzı kaygıları, (5) ekonomik kaygılar, (6) güvenlik kaygıları ve (7) gruplar arası temas.

Bu rapordaki saha çalışması, 18 Temmuz-30 Ağustos 2020 tarihleri arasında, yüz yüze ve bilgisayar destekli çevrimiçi yöntemlerle İstanbul’un 34 ilçesine bağlı 111 mahalleden 2.284 katılımcıyla görüşme gerçekleştirilmiştir. Bulguları ise şunlardır:

– İstanbul’daki Türk vatandaşlarının birçoğu Suriyelileri, ayrıcalıklı muamele gören, vergi ödemeyen, ücretsiz olarak elektrik ve su hizmetlerinden yararlanan, devletten maaş alan, sınavsız üniversitelere giren ve hastanelerde öncelikleri olan ekonomik yük olarak görmektedir. Dahası Suriyelilerin yerli halkın iş imkânlarını azalttıkları, çok çocuk yaparak nüfus dengelerini bozdukları, modern yaşam tarzına tehdit oluşturdukları, kamusal alan ve hizmetlerden faydalanmayı zorlaştırdıkları, kadın ve çocuklara yönelik cinsel saldırıları arttırdıkları, terör riski oluşturdukları ve seçimlerde oy kullanarak sonuçlara etki ettikleri yönündeki kaygılar Türk vatandaşları arasında yaygındır. Ayrıca İstanbullular Suriyelileri hem maddi hem de manevi açıdan tehdit olarak algılama eğilimindedir.

– Araştırma, İstanbul’da yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının şehirlerindeki yoğun göçmen varlığına rağmen Suriyeli sığınmacılarla çok sınırlı düzeyde sosyal temas kurduklarını, Suriyeli sığınmacılarla yakın ve düzenli ilişkiler kuranların oranı sadece yüzde 6,34 olduğunu, Suriyeli sığınmacılarla yakın ilişkiler kuranların daha olumlu yaklaştıklarını ve İstanbulluların Suriyelilere yönelik algı ve tutumları sosyal medya platformlarında üretilen söylemlere dayandığını göstermiştir.

– Araştırmaya göre, Suriyelilerle sosyal ilişki kurmaya en açık kesim HDP’liler, en kapalı kesim ise CHP ve İYİ Parti seçmenleridir. Toplumsal kesimler göre ise, muhafazakâr kesim Suriyeli sığınmacılara daha ılımlı yaklaştığı görülürken, Türk milliyetçilerin yoğunlaştığı orta derecede dindarlar, Suriyeliler hakkında en olumsuz hislere sahip kesim olarak öne çıkmaktadır. Zira bu kesim için milli kimliğin dini kimliğe baskın olmaktadır. Ayrıca, laikliğin ortadan kalkması veya kadın özgürlüklerinin kısıtlanmasından kaygılanan ve Türkiye’nin ait olduğu yerin modern Batı dünyası olduğunu düşünen laik kesim, bu görüşü reddedenlere kıyasla Suriyelilere daha soğuk yaklaşmaktadır.

5-Genel olarak Türkiye’de Suriyelilerin varlığının yönleri:

Yasal durum ile insani ve toplumsal durum arasında dalgalanan Suriyelilerin varlığının sorunları ile ilgili birçok konu ve mesele tartışılmıştır. Bu duruma objektif bir gözle bakarsak, kısa süre içerisinde gerçekleşen büyük göç dalgası, ev sahibi toplum, yasal, yönetim ve bu ani durumla başa çıkma yeteneği açısından birçok zorlukla karşı karşıya kalınacağı görülmektedir. Göçmenler ise, psikolojik, manevi, sosyal, yasal ve ekonomik nitelikte zorluklara maruz kalmakta ve ev sahibi toplumla entegrasyona ulaşma konusunda sınırlı imkanlara sahiplerdir. Ancak, bu zorlukları tanımlama, çeşitli medya ve araştırma platformları aracılığıyla iletme ve analiz etme süreci, ev sahibi Türk toplumu arasındaki siyasi gerilimlerin ve görüşlerin tuzağına düştüğü için yeterince objektif değildi. Bu durum, Suriyelilerle ilgili bazı yanlışların pazarlanması sürecini birçok yönden kolaylaştırmıştır. Bu çalışmada, siyasi gerilimleri ve görüşleri vurgulamaya çalışacağız.

Başta istanbul olmak üzere Türkiye genelinde Suriyelilerin varlığı hakkında Türk toplumunun görüşlerini daha derinden anlamak için Türk kişiliğinin yaşadığı kimlik çatışmasını anlamalıyız. Bu kimlik çatışması, siyasi hayatın gelişiminde normaldir ve birçok Avrupa ülkelerinde aşırı sağın ortaya çıkması ve iktidara ulaşma çabasıyla sonuçlanan globalleşmeye uzanmaktadır. Türkiye’de ise, genellikle iktidara karşı muhalefet saflarında yer alan, Batılaşma, Batı dünyasıyla bütünleşme, Osmanlı mirasına ve dini kimliğine bağlı kalmama eğiliminde olan bir kesim bulunmaktadır. Bu kesim, tüm medya araçlarını ve diğer mecraları kullanarak hükümetin Suriyelilerle ilgili politikalarını eleştirmektedir. Öte yandan, bu akımın tam tersine inanan, Osmanlı kimliğine ve başarılarına dönmek isteyen ve çoğunluğu iktidar partisinin saflarında yer alan kesim, savaştan kaçan Suriyeliler ile ilgili hükümetin politikalarını desteklemekte ve Suriyelileri misafir veya muhacir olarak tanımlamaktadır. Ayrıca bu kesim, Suriyeliler meselesi siyasi kutuplaşmanın kurbanı olmaması için birçok ortaklıkları öne çıkarmaktadır.

Türkiye’nin iç siyaseti nedeniyle, Türkiye’deki Suriyelilerin varlığı iktidardaki adalet ve kalkınma partisinin meselesi olarak nitelendirilmektedir. Zira Suriyedeki çatışmalara ilişkin izlediği politikanın yanı sıra, mevcut iktidar Suriyelilere Türkiye’nin kapılarını açmış, barınma, çalışma ve hizmetlere erişim imkanları sunmuştur. Demokratik bir sistemde iktidar ve muhalefet arasında olağan siyasi rekabetten dolayı, Türkiye’deki muhalefet, Suriye savaşıyla ilgili adalet ve kalkınma partisinin politikalarına karşı çıkmaktadır. Ayrıca, PKK ve Suriye uzantılarına destek vermesine, Türkiye’nin milli güvenliğine oluşturduğu tehditlere ve Suriyelilerin başka ülkelere göç etmelerine neden olan işlediği cinayetlere rağmen bazı muhalefet tarafları rejime olan eğilimlerini gizlememişlerdir. Bu bağlamda, Türkiye’deki Suriyeli mültecileri hedef almak, söylentileri yayarak ve birçok krizin ana nedeni Suriyeliler olduğunu göstererek propaganda yapmak ve iktidar partisini eleştirmek için bir araç haline gelmiştir. Böylece Suriyeliler, kendileriyle hiçbir ilgisi olmayan bir şeyin kurbanı oldular. Aşağıda, Türkiye’deki Suriyelilerin varlığını çeşitli yönleriyle tartışacağız.

5.1 Türkiye’deki Suriyelilerin yasal statüsü:

Suriyelilerin Türkiye’deki varlığının yasal statüsü, ev sahibi toplum arasında yanlış anlaşılmalara yol açan ve sübjektif tutumları betimleyen konuların başında yer almaktadır. Ayrıca, mülteci mi, geçici koruma altında misafir mi, yoksa insani sığınma hakkına sahip sığınmacı mı, hangi yasal statü altında olduklarını bilmeyen ve bu tanımlar hakkında hiçbir fikri olmayan Suriyeliler açısından da kafa karışıklığına yol açmıştır.

Nitekim, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin 30 Mart 2012 tarihli genelgesine göre, uluslararası hukuk bağlamında Türkiye’deki Suriyeliler (geçici koruma kapsamındaki yabancılar) olarak tanımlanmıştır. Bu tanım, Suriyelilerin çoğunu ev sahibi toplumda aktif olmaya teşvik etmiş, kendilerine ve ailelerine onurlu bir yaşam kurmak amacıyla tüm öz kaynaklarını, psikolojik ve sosyal imkanlarını kullanmalarına yöneltmiştir. Ancak Suriyeliler, entegrasyon ihtiyacının yükünü hissetmektedirler. Zira bu ihtiyacın karşılanması, dil öğrenme fırsatı, sağlık ve sosyal sigortaya erişim gibi ihtiyaçların sağlanmasıyla gerçekleşmektedir. Ayrıca, bu ihtiyaçlar ancak mültecilik hakkı verildiğinde karşılanmaktadır. Türkiye ise birçok yasal nedenlerden dolayı Suriyelilere mültecilik hakkını tanımamıştır. Öte yandan birçok ülkeye yayılan Suriyeliler, kendi aralarında deneyimlerini, durumlarını ve görüşlerini paylaşarak karşılaştırma yapmaktadırlar.

4 numaralı şekil, Türk kanununa göre uluslararası koruma detaylarını açıklamaktadır[12]

Yukarıdaki şekilde gördüğümüz üzere, Türk hukukuna göre Uluslararası Koruma Yönetmeliği, Türkiye dışından gelen yabancıların varlığını dört statü altında sınıflandırır:

Şartlı mülteci: Avrupa birliği ülkeleri dışındaki ülkelerden gelenleri kapsamaktadır.

Mülteci: Avrupa birliği ülkelerinden gelenler için.

İkincil koruma: şartlara haiz olan ve mülteci sınıflandırmasına girmeyen tüm yabancılar.

Geçici koruma: toplu olarak sınırı aşan ve başvuruları bireysel olarak değerlendirilmeyenler gruplar ve Suriye vatandaşları.

2013 uluslararası kanunu ve 2014 geçici koruma kanununa göre, Türkiye’deki Suriyeliler mülteci değil “geçici koruma” statüsündedir. 

5.2 Ekonomik krizi Suriyelilerin varlığına bağlamak

Sadece Türkiye değil, dünya çapında birçok ülkenin yaşadığı ekonomik krizin nedenlerinin analizine girmeden, sığınmacının siyasi gündemlerin tasvir ettiği gibi yük değil, bir kaynak olduğuna dikkat çekmek amacıyla, Suriyelilerin Türkiye’deki projelerinin ekonomik etkisini kısaca vurgulamaktayız.

2011 yılında Suriye savaşının patlak vermesiyle, Türkiye ekonomisinin gelişmiş ve herkese açık olmasından dolayı, birçok Suriyeli iş adamı, sanayici ve tüccar Türkiye’ye yönelmiştir. Bazı rakamlar, Suriyelilerin kurduğu projelerin sayısı 13.000 civarında olduğunu gösteriyor. Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nın sunduğu bir araştırmaya göre, Suriyeli şirketlerin %22’si Suriye ile sınırı olan güney ve güneydoğu illerinde bulunmaktadır. Aynı araştırmaya göre, Türkiye’deki Suriyeli şirketlerinin yüzde 59,4’ü başarılı, Türk şirketleri gibi ticari faaliyetlerini sürdürmekte ve Suriyeli iş adamları, sermayeleri ve uluslararası ticari ilişkileriyle Türkiye’ye geldikleri için, Suriyeli şirketlerinin yüzde 55,4’ü ürünlerini dış piyasaya ihraç etmektedir. Suriyeli iş adamlarının Türk ve Suriyeli işçilere sağladıkları istihdamın yanı sıra, Türkiye ekonomisine katkısının yarım milyar dolardan fazla olduğu tahmin ediliyor[13]. Bu yüzden, Türkiye’deki ekonomik krizin ve Türk lirasının kurundaki düşüşün nedeni Suriyeliler değildir, tam aksine aynı şartlar altında faaliyet gösteren Suriyeliler, Türkiye ekonomisine katkıda bulunmuşlardır.

Türkiye’de bulunan 3,6 milyon Suriyeli, Türkiye piyasasını genişletmiş, yurtiçi hasılasını artırmıştır ve 2 milyon çalışan ile Türkiye ekonomisi için ek bir işgücü olmuştur. Suriyeliler, diğer illerde olduğu gibi İstanbul’da da Türk çalışanlara kıyasen düşük ücretle, uzun mesai saatlerle ve daha az işçi haklarıyla çalışmaktadırlar. Öte yandan, Türkiye piyasası ve Türk ürünleri, son on yılda Suriye’ye giden çeşitli mal ve malzemelerin kaynağıydı. Ayrıca, Avrupa birliğinden gönderilen yardımların yanı sıra, Türkiye bankaları, rejim muhaliflerinin mallarının ve muhaliflere gönderilen fonların deposuydu. Dolayısıyla, Türkiye’deki Suriyeli sığınmanın ekonomik etkisinin iki yönü bulunmaktadır: birinci yönü, sağlık, eğitim ve kamu hizmetleri gibi maliyetlerin oluşturduğu ekonomik yüktür. İkinci yönü ise, Birçok olumlu etkiler içermektedir. Bu olumlu etkiler, uzun vadeli Suriyelilerin varlığını Suriyelilerin ve Türkiye’nin milli ve ekonomik çıkarlarının lehine dönüştürerek daha olumlu hale getirilebilir. Bu konu hakkında daha fazla bilgi için, 2020 yılında Harmoon araştırma merkezinin hazırladığı “Türkiye’deki Suriyeli göçmenlerin ekonomik etkisi” başlığındaki çalışmaya bakabilirsiniz[14].

5.3 Suriyelilere verilen yardım

Türk vatandaşlarının birçoğu, hükümetin Suriyelilere maaş verdiği, mali yardım sunduğu, konut inşa ettiği ve faturalardan muaf tuttuğu yönünde yanlış algıya sahiptir. Mülteci haklarından yararlanmayan Türkiye’deki Suriyelilerin sadece küçük bir kısmı, Avrupa birliği komisyonu aracılığıyla ve Türk hükümetiyle planlanmış bir şekilde donör ülkelerinden ve Suriye halkının sözde dost ülkelerinden gelen az miktarda yardım almaktadırlar. Buna rağmen , bazı taraflar, Türk vatandaşları arasındaki yanlış algıları istismar etmektedir.

18 Mart 2016’da Ankara ve Avrupa Birliği arasında, göç, göçmenlerin geri kabulü, Türk vatandaşları için vizenin muafiyeti ve Türkiye’de bulunan Suriyelilere destek konularında birbiriyle bağlantılı üç anlaşma imzalanmıştır. Bu yıl Avrupa Birliği, Türkiye’deki Suriyeliler için insani yardım programlarını 2022’e kadar uzattığını duyurmuştur. Avrupa Komisyonu, Avrupa birliğinin bütçesiyle Türkiye’deki 1,8 milyon mülteciye aylık nakit yardım sağladığını ve Türkiye’de bulunan 700.000 çocuğun eğitimine katkıda bulunduğunu belirtmiş ve Türkiye’nin 4 milyon mülteciye ev sahipliği yaptığını ve bu mültecilerin yüzde 70’i kadın ve çocuklardan oluştuğunu vurgulamıştır.

Avrupa Birliği, 29 Kasım 2015’te gerçekleştirilen Türkiye-Avrupa Zirvesi’nde Türkiye’deki Suriyeliler için 3 milyar euroluk bir fon ayırma taahhüdünde bulunmuştur. Ayrıca 18 Mart 2016’da Avrupa birliği, Türkiye ile anlaşarak Türkiye’deki Suriyelilerin sağlık, eğitim, gıda ve diğer ihtiyaçlarının karşılanması için 3 milyar euroluk ek bir fon tahsis etmiştir. Türk sivil toplum kuruluşlarının yanı sıra Suriyelilerin göç sürecindeki sıkıntılı durumlarına sempati duyan kişi ve şahsiyetlerin hayırsever çabaları, bağışları ve destekleri olduğuna şüphe yoktur. Bu çabalar ve destekler Suriyeliler tarafından çok takdir edilmiştir.

5.4 Bazı Suriyelilere verilen vatandaşlık meselesi

Bazı Suriyelilere istisnai vatandaşlık verilmesi konusu, Türk kamuoyunda bu adıma karşı çıkanlarla bu adımı destekleyenler arasında tartışmalara yol açmıştır. Her tarafın kendi gerekçesini ve görüşünü ortaya koyduğu bu konuda, dikkat edilmesi gereken iki husus bulunmaktadır: birincisi, vatandaşlık alanların sayısının abartılması; bu sayıları seçimlere bağlamak ve fark yaratabileceğini söylemek yanlış ve mantıksal olarak kabul edilemez. İkincisi, Türkiye’deki Suriyelilerin aynı yasal statü altında olmaması; büyük çoğunluğu geçici koruma belgesini taşırken, bazıları çalışma iznine sahip, bazıları da kısa süreli ikamet belgesi taşımakta, küçük bir kısmı ise Türk vatandaşlığını kazanmıştır.

3 numaralı tablo, Türkiye’deki Suriyelilerin ikamet türlerine göre sayısını göstermektedir (31 Aralık 2019 tarihine kadar)

Kaynak: Suriyeliler barometresi-2019[15]

Çatışmanın devam etmesi sonucunda Suriyelilerin Türkiye’deki uzun süreli varlığını, Avrupa ülkelerinde olduğu gibi “iltica” olarak sayarsak ve Türkiye’de 300.000’den fazla Suriyeli çocuğun doğduğunu göz önünde bulundurursak, belki vatandaşlığı kazananların sayısı mevcut rakamlardan çok daha fazla olacaktı.

5.5 Güvenlik kaygıları ve Suriyelilere yönelik hisler ve tutumlar

Bazı raporlar ve medya platformları, güvensizlik ve suç oranlarının artmasını Suriyelilerin varlığına bağlayarak, Türk halkı arasında korku ve endişe yaratmaya çalışmaktadır. Gerçeği yansıtmaktan uzak olan bu suçlama adil değildir. Zira, içişleri bakanı Süleyman soylunun açıklamasına göre, Suriyelilerin suç işleme oranları çok düşük ve yüzde 0,8 olan Türk vatandaşlarının suç oranına kıyasen yarı yarıyadan daha azdır. Bu suçların çoğu, Türkiye yasalarına göre suç sayılan erken evlilikle ilgilidir. Buna ek olarak, Suriyelilerin birçok başarı hikayeleri olmasına rağmen, olumsuz bireysel davranışlara odaklanmakta ve Suriyelilerin davranışları olarak nitelendirerek genelleme yapılmaktadır. Ayrıca her iki taraftaki önyargıdan dolayı, olumsuz davranışlar olumlu davranışlardan çok daha hızlı yayılmaktadır.

5.6 Sağlık, eğitim, ulaşım vb. kamu hizmetleri meselesi

Türk halkının ve hükümetinin Suriyelilere çok yardım ettiğine ve destek olduğuna ve bundan dolayı Suriyeliler minnettar olduklarına hiç şüphe yoktur. Ancak, belirtmek gerekir ki Suriyeliler, ulaşım ve sağlık hizmetlerine erişim ücretlerini ve gerekli şartlara tabi olarak üniversite harçlarını öder ve hiçbir ayrıcalıkları olmadan daha önce bahsettiğimiz ikamet türlerinden birini taşıyan bir yabancı olarak tüm yükümlülüklerini yerine getirmektedir. Bu açıklamanın amacı, yanlış söylemlere dayalı tutumun kamuoyu tarafından benimsenmesini teşvik eden siyasi tarafların bu konu üzerinde istismar yapmalarına izin vermemektir.

5.7 Kimlik ve yaşam tarzı ile Suriyelilere yönelik algı ve tutumlar arasındaki bazı endişeler

Türkiye’nin batı dünyasına ait olduğuna inananlar, Suriyeliler varlığını en çok reddeden kesimdir. Bu kesim, raporlar ve medya araçları üzerinden bakış açılarını haklı çıkarmaya çalışarak, kültürel ve sosyal açıdan Suriyelileri ötekileştirmekte ve onların uzun süre kalmamalarını talep etmektedir.  Öte yandan, bunun tam tersini düşünen ve ortak bir dini kimliğin kültürü, gelenek ve adetleri bir araya getirdiğine ve Suriyelilerin ev sahibi toplumla uyum ve birlikte yaşam sürecini kolaylaştıran pek çok ortaklığın olduğuna inanlar da vardır. Suriyeli ve Türk toplumu arasında kültür, gelenek, adet ve değerlerde çok benzerlik bulunmakta ve Suriyelilerin Türk toplumuna entegrasyonu yıllar ya da büyük bir çaba gerektirmemektedir. Dolayısıyla Suriyeliler Türkiye’de kültürel bir tehdit oluşturmamaktadır.

6- Türkiye’deki Suriyelilerin geleceği

Nerdeyse her çalışma ve her anket, “Suriyelinin ülkesine dönmesi ” konusuyla ilgili olarak Türklere veya Suriyelilere yönelen bir soru içermektedir. Ayrıca, savaşın bittiği durumunda Suriyelilerin Suriye’ye gitmeme ve Türkiye’de kalma arzusu ve Türklerin bakış açısıyla ilgili birçok çelişkili oranlar yayılmıştır. Bir muhalefet partisinin genel başkanı, bu meseleyi kendisi için bir proje ve program olarak kullanmış ve siyasi çıkarlar elde etmek amacıyla Türk halkına sunmuştur. Harmoon araştırma merkezinin “Suriyeli göçmenlerin Türk vatandaşlığı hakkındaki görüşleri ve istekleri” başlığındaki çalışmada, Suriyelilerin ne derecede Suriye’ye dönmeyi düşündüklerini bilmeye çalışılmıştır[16]. Çalışma kapsamında yapılan ankete göre, Katılımcıların yaklaşık üçte biri (yüzde 33) Suriye’ye dönmeye düşünmemektedir. Suriye’ye dönmeyi düşünenlerin oranı ise yüzde 67’ye ulaşmıştır. Bu oran Suriye’deki koşullarla bağlantılıdır ve özellikle can güvenliğinin sağlanması, güvenlik güçleri tarafından tutuklanmama, istikrarın ve çalışma fırsatların temin edilmesi ve yeniden yapılanma süreci başlatılması durumunda gerçekleşmektedir. Gerçekleşirse, Suriyelilerin çoğu sahip oldukları ve zorunlu olarak bıraktıkları evlerine, işlerine ve tarlalarına dönecektir.  Ancak bu, Esad rejimi varken mümkün değildir.

7- sonuç

– Halkların hareketi durmamış ve durmayacaktır ve çeşitli nedenler yüzünde ortaya çıkan göçler, sığınma ülkelerinde, transit ülkelerde ve hatta kaynak ülkelerde siyasi sahneye etki bırakacaktır. Suriye göçü ise, dünyada ulusal ve kimlik düşüncesinin yükselişine denk gelmiştir.

– Türkiye, büyük çalkantıların yaşandığı bir bölgede yer alması nedeniyle en çok mülteci kabul eden ülkelerden biridir. Bu, üzerinde hem ekonomik hem de sosyal yük ve baskılar oluşturmaktadır. Öte yandan, Türk devleti ve toplumuna ekonomik ve siyasi menfaatler sağlayacak, bölgesel ve uluslararası olarak daha büyük bir rol kazandıracaktır.

– Suriyeliler, Türkiye’ye veya başka bir ülkeye kendi iradeleriyle değil, ölüm, tutuklama, işkence ve vahşice bombalama tehdidi altında göç etmişlerdir. Ayrıca ülkelerine geri dönmeleri de artık onların iradesinde değil ve bu sayıların (yedi milyon yurtdışında göçmen ve altı milyon ülke içinde yerinde edilmiş) geri gönderilmesi, Suriye’nin iç siyasi iklimi ve bölgesel ve uluslararası anlaşma olmadan mümkün değildir. Örneğin, Lübnan hükümetinin Esad ve rejimini desteklemesine ve rejimin Suriye halkına karşı başlattığı savaşa destek olan Hizbullah’ın Lübnan siyasetine hâkim olmasına rağmen, Lübnan 1 milyondan fazla mülteciyi geri gönderememiştir. Çünkü bu mesele, başka bir partiyi eleştirmek amacıyla yapılan açıklamalardan daha karmaşıktır.

– Suriyelilerin Türkiye’deki varlığı Türkiye’nin ulusal çıkarınaysa, bu varlığın hem Suriyelilerin hem de Türkiye’nin ekonomisinin ve toplumunun lehine dönüştürülmesi için stratejiler geliştirilmelidir. Özellikle bu varlık, bilimsel ve akıllıca ele alınması ve yönetilmesi gereken bir gerçektir.

– Çalışmaların, araştırmaların, göstergelerin ve medyanın politika oluşturmayı ve bunlar aracılığıyla gündeme getirilen konularla ilgili kararları desteklemedeki rolünü vurgulamak gerekir. Türkiye’de Suriyelilerin varlığı ve iki toplum arasındaki iletişim ve entegrasyon sorunlarına ilişkin “göç konusunda medeni iletişim” başlığındaki araştırma projesinin kurucularından Prof. Mustafa Köksalan, basın mensuplarının çoğunun Suriyelilerle ilgili başa çıkma mekanizmasının ve onlara hitap etmenin en doğru yolunun farkında olmadıklarına ve Suriyelileri “mülteci” veya “göçmen” tanımlanmasını karıştırdıklarına işaret ederek, ülkedeki Suriyelilerin varlığından bahsederken Türk medyasının rolünde bir zayıflık olduğuna inanıyor. Bu nedenle, tasarım ve uygulamada tarafsız, siyasi kutuplaşmalardan uzak ve bilimsel olmak şartıyla, medyanın rolü ve araçlarının yanı sıra araştırma, çalışma ve göstergelerin önemini vurguluyoruz.  

Yukarıda bahsettiğimiz Türkiye sosyal ekonomik siyasal araştırmalar vakfının yayınladığı “İSTANBUL’DA SURİYELİ SIĞINMACILARA YÖNELİK ALGI VE TUTUMLAR: partizanlık, yabancı karşıtlığı, tehdit algıları ve sosyal temas” başlığındaki araştırma, İstanbul’daki Türklerin Suriyelilere bakışını tashih etmeye yönelik bir takım etkili ve objektif öneriler sunmuştur.

– Asılsız söylentilerle ve göçmenler hakkındaki olumsuz kalıp yargılarla mücadele etmek için devlet-sivil toplum iş birliğiyle yürütülecek uzun soluklu bir kamuoyu bilgilendirme kampanyasına ihtiyaç vardır.

– Bilgilendirme Kampanyası, hem geleneksel medya (televizyon, gazete ve radyo) hem de internet aracılığıyla yürütülmeli, farklı toplumsal kesimlere hitap edebilecek düşünce insanları, sanatçılar ve sporcular sürece dahil edilmelidir.

– Yerel halkın Suriyelileri yekpare bir grup olarak görme eğilimini kırmak ve sığınmacılara dair daha gerçekçi bir portre sunulmalı. Ayrıca, bu kişiler bir iç savaşın yardıma muhtaç kurbanları olarak değil, başlarına gelen felakete rağmen hayata tutunmaya çalışan, herkes gibi hayalleri olan ve bu hayaller için mücadele eden çok boyutlu bireyler olarak resmedilmelidir.

– Kamuoyunun Suriye’deki iç savaşa dair daha iyi bilgilendirilmesi ve yerel halkın Suriyeli sığınmacılarla sosyal temasını arttıracak etkinlikler ve entegrasyonu kolaylaştıracak birçok dil kursları düzenlemek gerekmektedir. Ayrıca, hizmetlerden yararlanmak için yasal engeller kaldırılmalı ve geçici koruma statüsünün içeriği çalışma hakkını kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmeli. Zira mevcut düzenleme kayıt dışılığı teşvik etmekte ve yoğun bir emek sömürüsüne kapı aralamaktadır. Bu durum emek piyasasının en alt tabakasında yer alan vatandaşlarla yoksul Suriyeli sığınmacıları karşı karşıya getirmekte ve toplumsal barışa zarar vermektedir.


[1] https://bit.ly/3ztYLyt

[2] https://bit.ly/3ztYLyt

[3] https://bit.ly/3DuZYZ6

[4] https://bit.ly/3jqHjWf

[5] https://bit.ly/3f7dh7c

[6] https://bit.ly/3l5gcRY

[7] https://bit.ly/3ztYLyt

[8] https://bit.ly/3l2Ji46

[9] https://bit.ly/3xb2vDl

[10] https://bit.ly/3zu3W1H

[11] https://bit.ly/3kFkNbq

[12] https://bit.ly/3ztYLyt




Kaynak: harmoon.org

Bu haber 774 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER ANALİZ Haberleri

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ

Komşunuz Suriyeli Olsaydı Nasıl Davranırdınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI YUKARI