Bugun...



Yolcu mu, yolculuk mu garip?

Bu biliş bir yirmi birinci yüzyıl kişisel gelişimi değil, bir on dördüncü yüzyıl bilişi olmalı. Paketi süslü bir cahillik değil, özü dolu bir bilgelik olmalı. Yunus Emre kendini nasıl bildiyse öyle… Muhammed Emin Avcı yazdı.

facebook-paylas
Tarih: 17-07-2020 19:45

Yolcu mu, yolculuk mu garip?

“Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar: Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir” diyor Tolstoy. Haksız olma olasılığı var mı? Aksini ispatlayacak muhteşem bir hikâyeye ihtiyacımız var bunun için. Ama bu bizi bir takım sorular sormaktan alıkoyamaz. Nedir insanı bir yolculuğa çıkaran? Zaten şehre yabancıyı getiren de nihayetinde bir yolculuktur.

İan Dallas'ın kült hikâyesi Gariplerin Kitabı'na dikkatinizi yöneltmenizi istirham edeceğim: “Yolculuk o bomboş odada, hiç kıpırdamadığım bir an içinde başlamıştı.” Neydi peki bu yolculuğu başlatan katalizör? Kahramanımızın yeni odasında bulunan bir Mandala[1] tablosunun arkasında bulduğu bir söz. Bistamlı Bayezid onu eşsiz deyişinde bir arayışa çağırıyordu: “Bu bilgiyi arayarak elde edemezsin, ne var ki onu bulanlar yalnızca aramış olanlardır.” Asırlar önce söylenmiş bir söz zihinlerde yankılanarak, kâğıtlara aksederek kahramanımıza ulaşmış, onu hiç kıpırdamadığı bir anda yolculuğuna başlatmıştı. Bir söz insanın ruhunu kuşatıp, onu bulunduğu zaman ve mekândan koparıp, bast-ı zaman[2] ve tayy-ı mekân[3] yaptırıp bambaşka bir gerçekliğe götürebilir.

Sanırım şairlerin kuvveti de buradan gelmektedir. Sağlam bir dize insanı zaman-mekân düzleminden tamamen ayırabilir. Yine de şairlerin durumu Musa’nın karşısındaki sihirbazların durumuna benzer. Allah’ın bir veli kulu tüm şairlerin birleşip aşamayacağı sözü söyler. Veli kulun her sözü öğüttür. O öğütler bize bir yolculuğu salık verir, kendini bilme yolculuğunu. Kendi muhteşem hikâyemize ulaşmak istiyorsak o sözü dinlemeli, o yolu yürümeli ve kendimizi bilmeliyiz.

Yunus Emre kendini nasıl bildiyse öyle

Bu biliş bir yirmi birinci yüzyıl kişisel gelişimi değil, bir on dördüncü yüzyıl bilişi olmalı. Paketi süslü bir cahillik değil, özü dolu bir bilgelik olmalı. Yunus Emre kendini nasıl bildiyse öyle…

“İlim ilim bilmektir

İlim kendin bilmektir 
Sen kendini bilmezsin 
Ya nice okumaktır”

Gariplerin Kitabı’nda kahramanımızın çıktığı da böyle bir biliş yolculuğu olmalı. Ariflerin Sultanı Bistamlı Bayezid’in sözünün açtığı yol irfanî bir bilişe çıkmalı. Bayezid’den şöyle bir söz de rivayet edilir. “Garip bir iştir, oturmuş ve elini ayağını çekmiş adam, içten içe Kâbe’yi tavaf eder.” Kimi yolculuklar hiç kıpırdamadan devam edebilir de. Önemli olan yolcunun yolculuk kabiliyetidir.

Mecnun çölde arar, Azra köle pazarında satılır, Kerem’in ahı dağı inletir. Peki, yola çıkan için vuslat mı gerekli? Aziz Mahmut Hüdai için değil ki sözünü şöyle söylemiş:

“Mecnûn ister Leylâ’yı, Vâmık özler Azrâ’yı

Nidem gayri sevdayı, bana Allah’ım gerek”

Mantıku’t-Tayr’da Attar’ın anlattığı yolculukta bu bahistendir. Hüdhüdün mihmandarlığında kendilerine bir padişah arayan kuşlar Simurg’a kanat açarlar. Binlerce kanadın açıldığı uçuşta yedi vadinin tamamını kat ederek Simurg’a ulaşabilen yalnızca otuz kuştur. Vardıklarında buldukları kendilerinden gayrısı değildir. Yolculuk onlara kendilerini bildirmiştir. Yola çıkmak başka, menzile varmak az sayıda bahtiyarın kısmetidir.

Yusuf suresinin 3. ayetinde mealen şöyle buyurulur: Sana bu Kur'ân'ı vahyetmekle biz, sana kıssaların en güzelini anlatıyoruz.”[4]  Ayetle en güzel hikâye olduğu sabit Hz. Yusuf’un kıssasında kardeşlerinin kıskançlığı onu bir kuyuya atıyor. Yusuf bir yabancı olarak Mısır’a geliyor. Bir başka peygamber kıssasında da Hz. Musa, Hz. Hızır’la esrarlı bir yolculuğa çıkıyor. Firavuna sabreden Musa (a.s.), Hızır’a (a.s.) sabredemiyor.

İlham inzalden beslenir

İlham inzalden beslenir. Zaten ilkin Adem (a.s.)’e eşyanın ismini öğreten de âlim olan Allah’tır. Taşı nasıl yarattıysa,  dili de sanatı da sözü de Allah yaratmıştır. Güzel söylemek isteyen en güzeli rehber alır. Ab-ı hayat dururken çamurlu su birikintisinden su içilir mi?

Arifler sultanı Bistamlı Bayezid’in şöyle söylediği nakledilir: “Otuz yıl yüce Allah’ı aradım. İyi bakınca onun benim arayışımda olduğunu gördüm. O istediği için biz istedik.” Varmak istediğimiz menzil, çıktığımız yolculuğun ta kendisidir. Bunu Bayezid’de de Attar’da da daha nice yola çıkmış yolcuda da görüyoruz.

Peki, şu anda bulunduğumuz yerde kıpırdamadan bir yolculuğa çıkma cesareti kaçımızda var? İplerimiz ne kadarlık bir mesafeye izin verir? Bağlandığımız bu ipler nasıl bizim sahibimiz oldu fark ettik mi?

“Yola çık, yol açık.”  diyor hani bir şarkıda. Yol açık değil, kendi yolumuz üstüne engeller kuruyoruz öz ellerimizle. Yolculuk bu denli zorken biz henüz o yola çıkmaya bile aciziz. Yoldan da yolculuktan da haberdarız hâlbuki. Meşakkati göze alabilecek miyiz? Ne de olsa konformist bir çağın insanıyız.

“hazırlandın diyelim bir yolculuğa

"bu, yalnızlığa da olabilir" diyor birisi” [5]

Bu yolculuk, tekil bir yolculuk. Bir kılavuzun olsa bile yalnızsın. Ha vadileri aşmışsın, ha erbainde çile çıkarmışsın. Uçurumdan düşerken sana uzanacak eller bulsan da yürüdüğünde yalnız olacaksın. Peki, bu kalabalık çağda hazır mıyız yalnız yol almaya?

“Dalga kıvrımları ardında büyür tenhalık

Başka bir çerçevedir, git gide dünyâ artık.”[6]

Muhammed Emin Avcı




Kaynak: Dünya bizim.com

Bu haber 1518 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER DÜŞÜNCE Haberleri

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ

Komşunuz Suriyeli Olsaydı Nasıl Davranırdınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI YUKARI