Bugun...



Genellenemeyen bir bilgi türü: Keşf

İlham yoluyla elde edilen bilgi türü olan keşf; bilmenin ötesine açılan bir kapı gibidir. Hakiki iman ve salih amellerin eşlik ettiği ilim yolculuğunda kişinin kendi benliğinden vazgeçmesiyle gönüllere ikram edilen bir hediyedir. Selma Özkaya Muştuoğlu yazdı.

facebook-paylas
Tarih: 11-08-2020 16:14

Genellenemeyen bir bilgi türü: Keşf

Sufilerin bilginin kaynağı olarak akıl ve rivayet ile beraber benimsemiş oldukları ayrı bir yöntem daha bulunmaktadır. Bu yolla edinilen bilgi, yenilik getiren bir bilgi olmamakla beraber derinlik içeren bir bilgidir. Seyr-ü süluk eğitimindeki sufilerin mürşidleri gözetimindeki nefsi tezkiye yolculuğunda ‘olmadan evvel olduğu gibi olma’ uğrundaki bunca çabalarının neticesinde; Rabb’in o kimselere bir lütfudur bu bilgi. Böyle bir özel durumdan dolayı bu bilgiye sahip olmak herkese nasip olmadığı için edinilen bilginin kabul edilmesi hususunda itirazlar baş göstermiştir. Bu itirazları bir kenara bıraktığımızda keşfin, bilginin hakikatini bulabilme mücadelesine katkısını görebilmemiz daha kolay olacaktır.

Keşf 

İlham yoluyla elde edilen bilgi türü olan keşf; bilmenin ötesine açılan bir kapı gibidir. Hakiki iman ve salih amellerin eşlik ettiği ilim yolculuğunda kişinin kendi benliğinden vazgeçmesiyle gönüllere ikram edilen bir hediyedir. Manevi perdelerin aralanmasıyla gaybi konulara vakıf olma anlamına gelen keşf, kişinin kalbini kuşatan ilham yoluyla öğrenilmektedir.

Tasavvuf ilmi, kişinin kendisinden vazgeçmesi ve ahlâkın en güzeliyle ahlâklanabilmesinin yöntemlerini öğreten bir ilimdir. Bu ilmin yolcusu olan kişilerin gayesidir, bu bilgiye ulaşmak. Ulaşılmış olunan bu bilgi, sufinin kendi Hira’sı olduğundan özneldir. Kişinin arayışına cevap niteliğinde bir ilhamdır. Aranan “Birr” olmasına rağmen arama yollarının farklılığından dolayı netice öznellik göstermektedir.

Keşf yoluyla elde edilen bilgiler kişinin arayışının bir cevabı niteliğinde olduğundan herhangi bir kanun ve kaide içermez. Bu durumdan dolayı genellenemez. Özneldir çünkü, edinilen bilgi şer’i hüküm niteliğinde değildir. Şer’i hüküm, genellenebilirlik gerektirir. Keşfî bilginin öznel olmasının bir diğer sebebi, uyarıcı ve tavsiye gibi öznelliği bünyesinde barındıran konular içermekte olup yasaklama gibi genel konular hakkında bir bilgi aktarımı içermemesidir.     

Sufiler, mükaşefe yoluyla edinmiş oldukları bilgiyi aktarma konusunda tereddüt yaşamışlardır. Haklılık payları çok yüksektir. Buna rağmen İbn Arabi, bu bilgiyi aktarabilmek için çok kıymetli eseri olan Füsusu’l-Hikem’i kaleme almıştır. Sufiler, yaşamış oldukları o ilham anını tam olarak aktarabilmeleri mümkün olmamasına rağmen o ânın mânâsına işaret eden her şeyi aktarmaları mümkündür.

İmam Gazali, bunalımların ardından bilginin kaynağı olarak mükaşefeyi kabul etmiş olmakla beraber bu bilginin gizli kalması gerektiğini beyan etmiştir. Ayrıca Rahman’ın lütfettiği bu özel bilginin başkalarına anlatılmasına ve yazılmasına da cevaz vermemiştir.

Sufileri, seyr-ü süluk yolculuğunda bekleyen iki tür bilginin -Rabbani ve şeytani- olması ise bu yolculukta sufinin öğrenmiş olduğu bilgileri yorumlayarak onu yönlendiren bir mürşide olan ihtiyacını çok net bir şekilde ortaya koymaktadır. İlham yoluyla öğrenilen bilgileri yorumlayan bir mürşidin yaşamış olduğu toplum ve şartlar müridin yönlendirilmesinde önemli etkendir.

Bilginin kalbe intikal edebilmesi için öncelikle bu kalbin temiz olması gerekmektedir. Temizleyebilmek için de bir temizleticiye ihtiyaç duyulmaktadır. Bu teslimiyette kişi kendisinden geçmeli ki Rabb ile bütünleşebilsin. Hucviri’ye göre keşfe muhatap olabilmenin bazı aşamaları şunlardır: “Mürid kendisini köle, diğer insanları efendi yerine koyuncaya kadar insanlara hizmet etmelidir.” Günümüz modern toplumu, bu durumun tam tersi istikametinde ilerlemektedir. Modern hayatta kişiye dayatılan en popüler duygu, kişinin kendi konforu için başkalarını kendisinin hizmetçisi gibi görmesi. Bu durum toplumun özünden uzaklaştırılmasının bir neticesidir.

Bir diğeri: “Hâle ve geleceğe dönük bütün kişisel istek ve arzularını yok edinceye ve yalnızca Allah istediği için ibadet etme bilincine ulaşıncaya kadar Allah’a hizmet etmelidir.” Anlaşıldığı üzere kişi, kendisinden geçmeden Rabbi’nin emirlerini tam olarak anlamayacaktır. Kendisinden vazgeçtiği andan itibaren ilhamın kapıları aralanmaya başlayacaktır.

Ve son olarak: “Bütün gayretini, yöneldiği yöne teksif edinceye ve Allah’a münacaat sırasında kalbini gaflete sevk edecek her şeyi terk edinceye kadar kalbini murakabe etmelidir.” Bu aşamalar bir oluşumun merhalesidir.

Sonuç olarak sufiler, kendisinden vazgeçip ibadetlerini Allah’ın istediği kaidelere göre yapan ve akabinde ise kalbini her daim kontrol altına alma çabası sonucunda kalbe intikal eden bilgiyi, Hakk uğrunda hakikati kavrayabilmek adına bir kılavuz olarak özümsemişlerdir. Rahman’a sığınarak bu öz bilgiye ulaşabilme ve bu öz ile yaşayabilme duasıyla…

Selma Özkaya Muştuoğlu  




Kaynak: Dünya bizim.com

Bu haber 803 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER ANALİZ Haberleri

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ

Komşunuz Suriyeli Olsaydı Nasıl Davranırdınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI YUKARI